Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Korkanç ve Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Sönmez ilimizdeki iki fay hattının da yakın zamanlarda yaşanan depremlerden etkilenmediğini belirttiler.
KAYDA DEĞER ETKİSİ YOK
İlimiz sınırları içerisinde Tuz Gölü Fay Zonu ve Ecemiş Fay Zonu’nun bulunduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Sönmez, 6 Şubatta Kahramanmaraş’ta yaşanan depremlerden ilkine yol açan fayın ve 25 Temmuz'da Kozan depremini oluşturan fayın ilimiz sınırları içinde de uzanan fay hatlarına yaklaşık paralel olduklarını belirterek; söz konusu fayların Niğde çevresindeki faylara hem uzak oldukları, hem de bu fayların kuzeyinde veya güneyinde yer almadıkları için, bölgemizdeki faylara kayda değer etkisinin olmadığına vurgu yaptı.
NİĞDE BÖLGESİ RAHAT AMA YAR KABUĞU DA KOMPLİKE YAPIDA
Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Sönmez "Son yaşanan Kozan'daki fayın hareketi en azından önemli miktarda bir stres yüklememiştir diyebiliriz. Dolayısıyla bölgemizdeki faylarda meydana gelebilecek bir depremi öne çektiğinden söz edemeyiz. Bu da Niğde bölgesinde yaşayan insanımız için rahatlatıcı husus ama şunu da ilave etmek gerekiyor. Yer kabuğu çok komplike bir yapıdadır. Yani her zaman öngörülen şeyler, öngörülen olaylar meydana gelmeyebiliyor. Sürpriz bir takım hareketler meydana gelebiliyor. Bunu da anti paratez belirtmek, ifade etmek gerekiyor." dedi.
SIVILAŞMAYA DİKKAT
NÖHÜ Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Korkanç ise depremlerin yarattığı sıvılaşma tehlikesine karşı uyarılarda bulundu. Korkanç, "Niğde bölgesinde gerek Kahramanmaraş merkezli depremlerde gerek de son geçen hafta yaşadığımız depremlerde daha çok biz zemin sıvılaşması etkisi görmedik ama zemin sıvılaşması muhtemel alanlarımız var Niğde yöresinde de... Açıkçası jeolojik anlamda baktığınızda biz zemin sıvılaşmasını önleyebilecek bir şeyimiz yok. Depremi önleyebilecek bir yolumuz yok. Ancak bu olumsuz etkilere karşı yapı tasarımına dikkat gerekiyor. Derin temeller yapılması gerekiyor." dedi.
Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Sönmez (solda) Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Korkanç (sağda)
DEPREMLER FAY HATLARIMIZI HAREKET ETTİRMEDİ
İlimiz sınırları içerisinde Tuz Gölü Fay Zonu ve Ecemiş Fay Zonu’nun bulunduğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Sönmez, 6 Şubatta Kahramanmaraş’ta yaşanan depremlerden ilkine yol açan fayın ve 25 Temmuzda Kozan depremini oluşturan fayın ilimiz sınırları içinde de uzanan fay hatlarına yaklaşık paralel olduklarını belirterek; söz konusu fayların Niğde çevresindeki faylara hem uzak oldukları, hem de bu fayların kuzeyinde veya güneyinde yer almadıkları için, bölgemizdeki faylara kayda değer etkisinin olmadığına vurgu yaptı.
"Bir fayın hareket edebilmesi ve bu harekete bağlı olarak deprem üretebilmesi için, fay hattında biriken enerjinin fayı harekete geçirebilecek miktara erişmesi, yani fay bloklarının sürtünme limitini aşması gerekir. Sürtünme limiti aşıldığı zaman fay blokları hareket eder. Dolayısıyla da deprem meydana gelir. Faydaki enerji birikimi ise, faydaki yıllık kayma miktarına bağlı olarak zaman içinde oluşur. Buna ilaveten, faya yakın olan bir başka fay hareket ederse ve hele de fay bu hareket eden diğer fayın bloklarının hareket ettiği yöndeyse, o zaman faya ekstra bir enerji (stres) yüklenmesi olur. Ancak, bölgemizdeki faylar, yukarıda adı geçen depremleri üreten faylara hem yakın değil, hem de bu faylarda blokların hareket ettiği yönlerde yer almamaktadır. Bu yüzden, bölgemizdeki fayların söz konusu faylardan etkilenme derecesi oldukça düşüktür" şeklinde konuşan Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Sönmez, fay hatlarının hareket miktarlarını da açıkladı.
YAKLAŞIK 35 KAT DAHA DÜŞÜK
Tuz Gölü Fay Hattının yıllık hareket miktarının yaklaşık 0,05 mm, Ecemiş Fay Hattının yıllık hareket miktarının ise 0,8 milimetre olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Sönmez, Karlıova’dan Saros Körfezi’ne kadar uzanan Kuzey Anadolu Fay Hattının yıllık hareket miktarının ise yaklaşık 24 mm olduğunu ifade etti.
Sönmez; "Niğde sınırlarında yer alan Ecemiş Fay Hattında yıllık kayma miktarı 0,8 milimetre civarında. Yani bir yıl boyunca fayın iki tarafındaki yer kabuğu parçalarının hareket miktarı bu kadar. Bu son derece düşük bir hareket hızı. Tuz Gölü Fay Hattında ise yıllık kayma miktarı 0,0046 milimetre. Bu çok daha düşük bir hareket hızı”. dedi.
Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Sönmez açıklamalarını “Türkiye arazisindeki en çok bilinen, en çok deprem üreten, hatta dünyada en çok deprem üreten faylardan birisi Kuzey Anadolu Fay Zonu’nda yıllık kayma miktarı yirmi dört milimetre civarında. Bakın iki buçuk santimetre civarında. Bir fayda, yıllık hareket miktarı, kayma miktarı ne kadar çok olursa deprem üretme potansiyeli o kadar yüksek olur. Terine, yıllık kayma miktarı ne kadar düşük olursa, deprem üretme potansiyeli o kadar az olur. Bunun anlamı şudur; Yıllık kayma miktarı yüksek olan fayların deprem oluşturma periyotları kısa olur. Yani, kısa zaman aralıklarıyla önemli deprem üretirler. Yıllık kayma miktarı düşük olan fayların ise deprem oluşturma periyotları uzun olur. Bunu bölgemizdeki fay hatları ile ilişkilendirdiğimizde, kayma hızları oldukça düşük olan Ecemiş ve Tuzgölü faylarının deprem üretme periyotlarının hayli uzun olduğu anlaşılır. Nitekim, söz konusu fay hatları üzerinde yapılan çalışmalar, Ecemiş Fayı’nın 2-4 bin yılda bir, Tuzgölü Fayı’nın ise 5-10 bin yılda bir önemli deprem ürettiğini ortaya koymuştur. Daha önce açıkladığım, bölgemizdeki fayların Kahramanmaraş ve Kozan depremlerine yol açan faylara göre konumunu ve şimdi açıkladığım, fayların kayma hızlarını dikkate aldığımızda, Niğde Bölgesi’nin deprem riski açısından göreceli olarak rahat bir bölge olduğunu söyleyebiliriz" şeklinde özetledi.
İlimiz sınırlarında yer alan fay hatlarına çevre illerde yaşanan depremlerin küçük de olsa stres yüklemiş olabileceğine değinen Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Sönmez, muhtemel depremi tetikleyici etkisinin pek fazla olmadığını vurguladı. Sönmez, "Son yaşanan Kozan'daki fayın hareketi en azından önemli miktarda bir stres yüklememiştir diyebiliriz. Dolayısıyla bölgemizdeki faylarda meydana gelebilecek bir depremi öne çektiğinden söz edemeyiz. Bu da Niğde bölgesinde yaşayan insanımız için rahatlatıcı husus ama şunu da ilave etmek gerekiyor. Yer kabuğu çok komplike bir yapıdadır. Yani her zaman öngörülen şeyler, öngörülen olaylar meydana gelmeyebiliyor. Sürpriz bir takım hareketler meydana gelebiliyor. Bunu da anti paratez belirtmek, ifade etmek gerekiyor." dedi.
Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Korkanç, depremlerin jeolojik hareketlerinin yanı sıra zeminde meydana gelen sıvılaşma tehlikesine yönelik yaptığı açıklamalarda önemli uyarılarda bulundu.
Depremlerin yarattığı etkilerin biri de zemin sıvılaşması diye tabir edilen olumsuz etkiye değinen Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Korkanç "Sıvılaşma" kavramı; suya doygun zeminlerin kum boyutundaki taneli çoğun yuvarlak kumların deprem etkisiyle birlikte zeminin taşıma gücünün sıfırlanması, dayanımın düşmesi sonucu suyla birlikte ciddi anlamda boşluk suyu basıncı oluşturarak zem in taşıma gücünün sıfırlanmasıyla zemin üzerindeki yapıların hasar görmesi olarak açıkladı.
NİĞDE'DE ZEMİN SIVILAŞMASINA MÜSAİT ALANLARIMIZ VAR
Binalar sağlam yapıda olsa bile zeminde oluşacak sıvılaşmanın depremin yarattığı sarsıntıyla birlikte binalara çeşitli zararlar vereceğine değinen Prof. Dr. Korkanç şunları söyledi;
"Şehrimiz için konuşursak, az önce söylediğim gibi yeraltı su seviyesinin yüzeye yakın, suya doygun kumlu zeminler bu konuda çok önemli. Daha çok biz Niğde bölgesini gerek Kahramanmaraş merkezli depremlerde gerek de son geçen hafta yaşadığımız depremlerde daha çok biz zemin sıvılaşması etkisi görmedik ama zemin sıvılaşması muhtemel alanlarımız var Niğde yöresinde de.
Buralardaki yapılarda özellikle daha çok titreşim etkisi gördük. Zemin büyütmesi etkisini gördük. Bunların da etkilerinden kurtulabilme yolu depreme dayanıklı, zemin özelliklerine uygun yapı tasarımıyla alakalı. Açıkçası jeolojik anlamda baktığımızda biz zeminin sıvılaşmasını belirleyebiliyoruz. Tabi ki depremi önleyebilecek bir şeyimiz yok. Ancak depremin bu olumsuz etkilerine karşı yapı tasarımına dikkat gerekiyor. Bunlardan biri de sağlam zeminler, zayıf zeminlerde de derin temeller yapılması gerekiyor.
Yerel su seviyelerinin düşürülmesine yönelik bazı uygulamalar var ama yerel anlamda çoğu zaman bu önlemleri alabilmek çok mümkün görünmüyor. Bölge anlamında baktığımız şehrimizde biliyorsunuz son Kahramanmaraş merkezli depremleri bazı bölgeler daha büyük şiddette hissetti. Sarsıntıyı daha yüksek katı yapılar oturanlar biraz daha fazla hisseti ve çok büyük panik yaşadık. Hepimiz ciddi anlamda etkilendik. Burada tabii ki geçmiş dönemdeki insanların tecrübeleri çok önemli, hepsi dağlık alanlarda yerleşimler kurarken günümüzde ovaları tercih ettik. Kolay şehirleşme alanı olarak kullandık. Tarım yapılması gereken alanlara gittiğimiz için de depremin o az önce söylediğim zemin büyütmesi gibi sıvılaşma gibi büyük olumsuz etkilerini gördük. Yıkıntıları gördük, hasar alanları gördük. Bunların hepsi aslında bizim yer seçimiyle, zeminlerin taşıma gücünün düşük olduğu alanlara güvensiz depreme dayanıklı olmayan yapıları yapmamızla alakalı olduğunu söyleyebiliriz."
Binaların önceden yapılmış zemin etütlerine göre inşa edilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Korkanç, eğer sıvılaşma potansiyeli olan alanlar yerleşim alanı olacaksa da önleyici tedbirlerin varlığından bahsederek şunları söyledi; "Daha az katlı yapılar, daha homojen yapılar, kazık temelli yani sağlam zemine, üst yapının yükünün aktarıldığı mühendislik önlemlerinin alınması gibi zemin iyileştirmek gibi, zeminin içerisine enjeksiyon dediğimiz zemini daha katı hale getiren önlemler gibi önlemler var. Biraz maliyetli ama bunlar kolay yapılabilir önlemlerdir. Bu önlemler yeni yapılar için olduğu gibi eski yapılar için de örneğin enjeksiyon dediğimiz zemin iyileştirmesi ile yapının altındaki zemin yapı kenarlarından yine sondajlar yapılarak zemin yine iyileştirilebilir. Böyle bir yöntemler de uygulanabiliyor."